Monthly Archives: Mart 2013

Allah – Türkleri, onlar ise insanı yarattılar

(Makale Azerice’den Türkçe’ye Google aracılığıyla tercüme edilmiştir)

 

 Son dönemin bilimsel araştırmaları kanıtlamıştır ki, bugün kabul edilen eski tarih yanlıştır ve biz geçmiş hakkında neredeyse hiçbir şey bilmiyoruz. Genellikle, eski dönem hakkında fikir ileri sürmeden önce o dönemin mantığını araştırıp anlamak önemlidir. Firdevsi “Şehname” sinde şöyle yazıyor: “Benim sözlerimde bulunmaz yalan, ne efsun, ne efsane yazdım inan. Akılla oku, sembol bulursan eğer, düşün, sembol manaya yol gösterir”. Kitabında divlerden, mucizelerden yazan Firdevsî’nin böyle yazması gösteriyor ki, eski gerçekler sembollerle yazılmıştır ve onları anlamak için sembolleri açmak gerekir.

Bugün kabul edilmiştir ki, insanı Allah yaratmıştır. Fakat Tevrat’ta Allah’ın iki çeşit insan yaratması özel kaydedildi. Araştırmacı  A. L. Hosroev, Aleksandriyalı Filona esasen bu konuda şöyle yazıyor: “Gerçekleştirilen insanla (Tevrat, I kitab.2:7), Allah’ın karakteri ile önce oluşmuş insan (Tevrat, I kit.1:27) arasında çok büyük fark var. Çünkü, hissiyatla ilgili oluşturulan, yani organize edilmiş insan, artık kaliteye aittir ve bedenle ruhtan ibarettir ki, erkek ve kadın doğasına göre ölümlüdür. İmgeye uygun yaratılan ise – bazı ilk karekter veya nesil, veya mühür, akıllı, bedensizdir: ne erkek, ne de kadın doğasına göre imha olmayandır: “Yer” (Tev. I kit.2:7) ve “Gök” (Tev. I kit.1:27) insanı. Gök adamı, Allah’ın karakterinden kurulduğu için yok olmuyor ve yere ilişkin yoktur, yer adamı ise yasadışı maddeden oluşmuştur ki, onu Musa «kül» adlandırmıştır. Bu yüzden de Filon diyor ki, Gök insanı elle yapılmamış, Allah’ın karakteri ile nüshelenmişdir (mühürlenmiş). Yer adamı ise usta aracı ile yapılmıştır” (А. Л. Хосроев, «Александрийскоехристианство», M.. 1991, sayf.110). Eflatun’un (Plato) “Timey” eserinde bu konuda geniş konuşuluyor. Bu fikir Kuran’la da doğrulanmıştır: “O sudan bir insan yaptı, ona akraba erkek ve kadın yarattı. Allah gerçekten üstün ve güçlü olandır” (Kuran, 25:56). Eğer biz su sembolünün kaynaklarda ana maddenin sembolü olduğunu düşünürsek, anlıyoruz ki, Adem sıradan insan değil, “dirilik suyundan”, yani ana maddeden yaratılmış mistik varlıktır. Sıradan insanlar ise bu mistik varlığa akraba gibi yaratılmışlardır. Kuran’da, Allah’ın ilk insanı yaratdıktan sonra meleklere, Âdem’e secde etmeyi emretmesi onu gösteriyor ki, Adem gerçekten de Allah’ın karakteri ola bilir.

Kaynaklarda Adem simgesi Osman sembolü ile ilişkilendiriliyor ve “Dami Osman” olarak yazılıyor. Diodor Siciliyalı Osman simgesini “Osimon-Dias”, yani Osman-Allah gibi kaydediyor ve bu sembol II Ramsese ait ediliyor (Г. В. Носовский, А. Т. Фоменко, «Империя», M., 2000, sayf.537). Bu demektir ki, Osman öyle Adem, yani sıradan insanları yaratmış Allah anlamındadır. Eski Mısır yazılarına göre ise, Allah ilk olarak Asar/Oziri Allahını yaratmış ve insanlık üzerinde hakim kılmıştır. İşte bundan sonra dünyanın 72 milleti yaratılmıştır. Asar/Oziri sembolü bugün Türklerin Azer kolunun adı olarak kalmıştır. Böyle çıkıyor türklerin en eski kolu olan Azeri kolu – türklerin Osman neslidir ve bu Gök Türkleri Allah’ın karakterine göre mühürlenmişler. Sıradan insanlar ise usta, yani bu Gök Türklerinin elleri ile yaratılmışlar.

Tevrat’a ve b. kaynaklara göre, “İlk insan yarandıkta, dünyanın o başından bu başına kadar olmuştu” ve sadece günah işledikden sonra Allah elini koyup onu küçültmüştür (Tev. V kit.4:32). Demek ki, ilk oluşmuş Türkler Allah’ın koyduğu kanunları ihlal ettiği için, yani “Adem’in cennet almasını yemesi” sembolü ile ilgili cennetten kovulmuş ve böylece kendi kudretini kaybetmişlerdir. Gök türkünün sembolü olan Adem’in (Mısır’ın Atum Allah’ı) kendi kudretini kaybetmesi sembolü, Mısır yazılarında Asar/Ozirinin Tanrısının ahirete yakın ölmesi ve ahirette yeniden dirilişi gibi yazılıyor. Kuran’a göre, Azer – İbrahim peygamberin babasıdır ve o, put yapıp onlara can veriyor (Kuran, 6:74). Yunan mitolojisine göre, sıradan insan yaratıp ona can veren Prometeydir ve o Zeus Allah’ı tarafından Kafkas dağlarına qandallanmışdır. Prometey sembolünün sufizmde «Pir-Midiya», yani «Midiya firavunu» anlamına vermesi ve onun insan yaratması, bu imgenin Allah anlamında olması demektir.

Bilindiği gibi, Prometey insanlara İlahi ateş getirmiştir. Tevrat’a göre bu işi Musa peygamber görmüştür ve o da Madiamdan, yani Midiyadan olmuştur. Z. Freud’a göre Musa peygamber Kâdeş, yani Kadus kâhinlerinin atası sayılıyor. Tarihçi B. A. Turayev ise bildiriyor ki, amoreyler, yani marlar ülkesi olan Kâdeş – Aziru (Azeri) şahlığıdir. Araştırmalarımızda çıkan sonuca göre, amoreyler, yani midiyalı marlar – bugün isim ve soyadlarının önüne “mir” sözleri yazılan emir-seyyidlerin (amorey-sutiler) atalarıdır. Mar sembolü en eski dönemlerden ejderhalar (yılan) soyuna ait edilmiştir ki, tarihçi Tebrizli Arakel “ejdere doğmuş” Midiya mediumlarını “Osman şahların nesli” adlandırır (А. Даврижеци, «Книгаисторий», M. 1973, sayf.51). Bu ise şunu gösteriyor ki, pir, beğ, seyyid, şıh ve b. adlandırdığımız Osman-Azer kutsalları sıradan insanların soyu değil, gökten gelmiş ve Allah’ın karakteri ile nüshelenmiş (qelibde yaratılmış!) 120 bin (İslam’da 124000) peygamberin neslidir.

A. Oppenheym “Eski Mesapotamiya” kitabında açıkça yazıyor ki, Mesapotamiyanın ünlü şahlar soyunun, yani Kutiler sülalesinin hakimiyeti mifik dönemlerden – “şah (çar) hakimiyetinin Gökten yere indiği dönem”lerden başlanıyor (А. Л. Оппенхейм, «ДревняяМесопотамия», М., 1980, sayf.146). El Kufinin “Kitab el-Fütuh” eserinde ise belirtiliyor ki, gökten yere inmişler – Salman ibn Rabia ve İran halkından onunla gelenlerdir («Azərbaycan tarixi üzrə qaynaqlar», B., 1989, sayf.59). Öyle anlaşılıyor ki, Kutiler, Salman ibn Rabia ve onunla gelenler – Osman şahların soyudur ve Şah hakimiyeti de onlarla birlikte gökten yere inmiştir.

Kabul edilmiştir ki, İbrahim ve diğer tüm peygamberler yahudiler neslindendir. Fakat bütün eski kaynaklarda yahudi deyince Hazar Türkleri olan Kağan ve beğler soyu kastedilmektedir. Hazar sembolü sufizmde ölümsüzlük kazanmış Hızır peygamberin simgesidir ve bu sembol ana madde, yani “dirilik suyu” ile ilgilidir. Ana madde ise sıradan insanlar için görünmezdir ve onu sadece şamanlık, qamlıq makamında görmek mümkündür. Bu yüzden de sufizmde ana maddenin simgesi olan “H” (K/G /Ğ ve b.) sesi kaynaklarda bazen yazılmıyor ve bu halde Hazar sembolü Azer sembolü olarak okunuyor. Ermeni kaynaklarında Hazarapati (Hazarapet – HazarYafet) sembolünün aynı zamanda Azarapati/Azarapet (Atropat simgesi) gibi kaydı işte bu anlamdadır. Buradaki Pat sembolü ise kutsal Azeri-Osman neslinin – Yafet (Apet), yani Mısır yazılarındakı Pta Tanrısı’nın nesli olmasını gösteriyor.

Luka peygamberin “İncil” inde İbrahim’in babası Azer değil, Lazar gibi gösteriliyor (Yeni Ahit. Luk.16 :22-25). Lazar simgesi sufizmde El-Azar, yani Azer-Eli demektir ve bu sembol İsrail (İzrail) sembolü ile aynıdır. Ünlü ingiliz bilim adamı Arthur Kestler 1976 yılında Amerika’da basılmış “Onüçüncü kabile” kitabında onlarca alıntı getirerek tüm dünyaya kanıtlamıştır ki, yahudiler şimdiki İordan üzerinden değil, arilerin (er-erenler) vatanı olan Kafkasya’dan çıkmışlar ve asıl yahudiler Hazar hakanı ve Hazar Türk beğleridir (A. Кестлер. «Тринадцатое колено», sayt: http://www.lib.ru/INPROZ/KESTLER/hazary.txt). Öyleanlaşılıyorki, eskikaynaklardakiMidiyayahudileri”, yaniYaHudaolarakyazılanKutisembolü AzeriOsmankutsalları olanKâdeş, yanikaduslarsoyunateşmiledilmelidir.

İslam’da “kutsal” anlamına gelen “kuddus”, “aqdes” sembolleri de eski Midiyanın “kadus” sembolü ile ilgilidir. Eski Ahit’te kuddus, aqdes, yani kutsallık simgesi “kodeş” olarak yazılıyor. Hıristiyan yazılarında belirtiliyor ki, “kutsal” kelimesi, Eski Ahit’teki semitik köklü “kodeş”le (kdsh – kutsal) bağlıdır. Bu sembol bazı yerlerde İlahlara ve onunla ilgili olan şeylere uygulanıyor. Yeni Ahit’te “kodeş” kelimesinin eşdeğeri – yunan kelimesi olan “osios”, “aqios”, “aqiazo” ve b. terimlerdir. Eski Ahit sitatlarında “osios” – “kodeş İsrael” (kedosh Yisrael), yani kutsal İsrail kelimesinin eşdeğeridir ki, onu Ahit yazarları Mesihe veya Allah’a ait ediyorlar.

Hıristiyanlar kutsallarını “aqi”, “aqiya” adlandırıyorlar ki, bu sembol Eski Ahit köklü sayılıyor ve “Allah’a kulluk ve onu şöhretlendirme için ayrılmışlar” anlamındadır. Hıristiyan mükaddeslerinin “aqi” adlandırılması, onların Azeri-Osman kutsalları olan “ağa”lar soyu, yani pir, beg, seyyid, şih ve b. kutsallar nesli olması demektir. Bütün bunlar ise o sonuca yol açıyor ki, “kodeş İsrael” sembolü – “Kutsal Azeri eli” olarak anlaşılmalıdır.

Belirtmek isteriz ki, rusların “Boq” (Allah) sembolü (iran. Baqa) işte Türklerin Beg sözüdür. Aynı anlamlı “Qospod” (Allah) sembolü ise “Aqios-Pta”, yani “Oğuz-Yafet” (Oğuz-Fateh) demektir. Ermeni ve gürcülerin “Katalikos” sembolleri de bu anlamda – «Huda Eli – Oğuz» fikrini ifade eder ve b.

Kur’an’da açık belirtiliyor ki, Kur’an kitabı işte İsrailoğulları için, yani Azeri kutsalları için gönderilmiştir ve onlar Allah için bütün insanlıktan üstün olmuşlardır.Allah İsrailoğullarını Kendine eşit tutmuş ve onları on iki topluluğa ayırmıştır. Onlara güzel topraklarda yer vermiş, onları varis etmiş, Allah’ın koyduğu kurallara amel ettikleri halde onlara cenneti vaat etmiştir. Ayrıca, Allah İsrailoğullarına sıradan insanların bilmediği ilim vermiş ve bu bilime göre de onları diğer insanlardan üstün kılmıştır. Bu demektir ki, Allah İsrailoğullarını farklı yaratmıştır ve onlar Allah’a denk tutulan kutsallar neslidir (Kur’an, 27:76, 10:93, 5:12, 7:160, 44:32, 45:16, 2:47,122,40, 6:165). Azeri (Osman) mükaddeslerinin Allah’ın varisleri sayılması, onların mucizeler göstermek kudretinde Allah’a yakın olması ile ilgilidir.

Azeri-Osman mukaddeslerinin, yani “Kitabi Dede Korkut” da “Erenlerin Evreni» (Erenlerin yahudisi, seçilmişi) adlandırılan Midiya yahudilerinin ana kolu “Levit” denir ki, onlar kendi hayatlarını Allah’a adamışlardır. İslam’da bu gol “El-Beyt” (ehl-i Beyt) olarak yazılıyor ve Hz. Muhammed’in Ailesi anlamındadır. Genellikle, Muhammed sembolü sufizmde “Midiya maqı”, yani “Midiya mediumu” gibi de aşıklanıyor. Kuran’da Allah nurunun (Kuran, 24:35, 61:8-9, 64:8) Hz.Muhammed’e verilmesi ve Muhiddin ibn Arabînin bu Nuru «Hakika Muhammadiyya» (Hak-Muhammed) sembolü ile alakalandırmasi onu gösteriyor ki, Muhammed peygamber sıradan insan değil, Kozmik İnsan (Adem) olan ve Allah işlevini taşıyan bir Varlıktır. Öyle anlaşılıyor ki, Muhammed peygamber – dev insan, yani Allahü Kebir (Ekber). Sufiler dahisi Gazali’ye göre de Muhammed peygamber kozmik insanın karakteridir. Hz. Muhammed’in “iki dünyanın efendisi” olarak adlandırılması ise o demektir ki, o işte Mısır’ın Ra-Amon (Amon-Ra), yani Ra-Aman Tanrısı’nın karakteridir. Kuran’da Ra-Aman sembolü – Rahman gibi yazılmıştır. Kaynaklara göre Eski Mısır’ın Ra-Amon Allah’ı ana maddede, yani gökte ruhlar dünyası yaratmış ve öldükten sonra da Allah’a çevrilerek Alban dağlarının üstündeki uzayda karar almıştır. Firdevsi “Şehname” sinde Amon Tanrısı’nın Gökyüzünü tutması olayını Cemşidle bağlıyor ve kaydeder ki, o bir denizi geçip Göğe ilk ayak açar. Gökte Keyan tahtı kurup, divin sırtında tahta çıkan Cemşid, uzayda Güneştek karar tutuyor. Kuran’da bu olay – Allah’ın Arşa, yani Göğe yükselmesi şöyle anlatılır: “O öyle bir yaratıcıdır ki, yerdeki her şeyi sizin için yarattı: sonra iradesini Göğe yöneltip, onları yedi gök olarak düzeltti … Allah gökleri direksiz yükseltti, sonra kendi tahtında karar aldı ve Güneş’i, Ay’ı kendisine tabi kıldı … Rahman arşa hâkim oldu (Kuran, 2:29, 13:2, 20:5).

Ra-Aman, yani Rahman’ın arşa – göklere hakim olup, Allah’a dönüşmesi Mogilyan ve Gültekin yapıların ilk satırlarında şöyle: “Ben Tanrı tek Tanrı yaratmış bilici türk hanı … Ben Tanrı tek Gökte oluşmuş bilici türk hanı …”. Bu demektir ki, Rahman Allah işte Türk Hanının karakteridir. “Kitabi Dede Korkut” anıtı’nda Ra-Aman Allah’ı – «varıban peygamberin yüzünü gören, gelüben Oğuz sahabesi olan, açığı tutunca bıyıkların kan çıkan, bıyığı kanlı Bekdüz Aman” gibi kayd ediliyor. Kadus anlamında olan Bekdüz sembolü eski Mısır yazılarında Tektüz (Taktiz Amon) olarak yazılıyor. Nizami Gencevi «İsgendername» eserinde “Tekdis tahtı”nın sahibini “Sahibkeran”, yani yerin-göğün sahibi, efendisi adlandırıyor. Öyle anlaşılıyor ki, yerin-göğün sahibi olan Amon-Ra Allah’ı öyle Oğuz Begi olan Amandır. Dilimizde Amon Tanrısı’nın adı Amanulla, yani Aman-Allah gibi kalmıştır. Eski Mısır kaynaklarında bu Allah Napatlı Amon gibi de belirtiliyor ki, Strabo’nun “Coğrafyası”sına göre kaduslar, amardlar ve b. aşiretler işte Nifat, yani Napat ve Zaqr dağlarına dağılmışlar. Bu ise o demektir ki, bütün eski kaynaklarda İlahlar yurdu derken işte Azeri-Osman mükaddeslerinin vatanı olan Azerbaycan anlaşılmalıdır. Sufizmde Azer sembolü – “İssi Ra”, Osman simgesi ise “İssi Aman” olarak açıklanıyor ki, burada “İssi” sembolü “ruh” anlamındadır. Demek, Azeri ve Osman sembolleri Ra-Aman, yani Rahman Allah’a ait simgelerdir.

Ermeni, Arap, Yahudi, ve b. tarihçilerine göre tüm tarih sadece seçkinlere, yani asıl yahudilere aittir. Dahi Mühiddin ibn Arabi özel belirtiyor ki, seçilmişlerin sıradan insanlardan farkı o ki, onlar Allah’ın sırlarını bilmişlerdir. Nikolay Rerih kendisinin “Işık saçan Şambala” eserinde eski Azerileri – Büyük sırları bilen “Büyük Azeriler” adlandırıyor. Hegel ise kendisinin “Ruhun felsefesi” kitabında, Kafkas ırkının müslüman nüfusunu en yüksek insan gibi gösterir ve kaydeder ki, gelişmenin esas sorumluları işte onlardır. Fakat o buradaki pir, beg, seyyid, ağa, şıh ve b. Azeri Türk kutsallarını “Arap” adlandırıyor ki, gerçekte onun döneminde Kafkasya’da arapça konuşan halk olmamıştır.

Kaşgarlı Mahmud’un kayda aldığı hadislerin birinde Allah Doğu’daki Türkleri kendi ordusu adlandırıyor ve gazabı tuttuğu halkın üzerine bu orduyu gönderiyor. Kuran’da bu devler Allah’ın sevgili halkı adlandırılıyor (Kuran, 5:54). Eflatun’un yazdığına göre ise yer insanlarını Allah kendisi değil, onun ilk yarattığı bu sevimli halkı, yani dev Türkler (Gök Türkler) yaratmışlar: “Bu yüzden ben size yaranışının başlangıcını ve tohumunu sunuyorum; kalanları ile kendiniz uğraşıp, ölümlülük ile ölümsüzlüğü birleştirip canlı varlıkların yaranışını tamamlayın, sonra onlara gıda hazırlayın, qıdalandırın ve onları geri alın, ölümden sonra onları yeniden kendinize kabul edin “(Platon, “Timey”, 41 B,D,S). Bu ise o demektir ki, insanların ölümünden sonra onların ruhlarını göğe geri alan “Azrail”  nesli de “Azer eli”nin melekleridir. Tarihçisi M. Horenatsinin Türkleri – melek, yani “Tork-Anqelea” adlandırması bu anlamdadır (М. Хоренаци, книга I, sayf.8). Öyle anlaşılıyor ki, kaynaklarda kadusların, yani kutsalların «qaniçen (qanasusamış) kadus» adlandırılması, onların ölüm meleği olan Azrail (İsrail/Azerel) nesli olması ile ilgilidir. Bu arada, eski Mısır’da da Oziri/Osiris Allah’ı, yani Asar/Azer – ölüm şahlığının Allah’ı ve şahı sayılıyordu.

Bütün bunlar o sonuca varıyor ki, Türkler – yerin adi insanlarından farklı olan Gök insanının neslidir. M. Horenatsi ise açık yazıyor ki, bütün kutsal yazılar sadece “seçilmişler” denen yahudilere aittir, sıradan insanlar ise nefrete layık oldukları için yazılarda kayd olunacak kadar önemsenmemişlerdir. Demek, eski kaynaklardaki tüm yazılar, aynı zamanda eski Mısır, Sümer, Yunan, Çin, Hint ve b. yazılar bu veya diğer seçeneklerde işte Gök insanın soyu ile, yani Azeri-Osman Türklerinin eli ile ilgilidir. Sıradan insanların hayatı ise diğer canlıların hayatından çok farklı olmağı için bu kitaplarda yazılmaya lâyık değildir.

Bunlar hakkında daha geniş bilgi “Batıni-Kur’an” kitabımda verilmiştir.

 Firudin Gilar Beg

https://gilarbeg.wordpress.com

http://www.gilarbeg.com

Categories: Uncategorized | Etiketler: , , | Yorum bırakın

Nevruz – Rahman Allah’ın yaratılış bayramıdır

(Makale Azerice’den Türkçe’ye Google aracılığıyla tercüme edilmiştir)

 

Son dönemin araştırmalarından çıkan sonuca göre, Nevruz bayramı – Cemşit padişahın Azerbaycan’da tahta çıktığı, Hz. Muhammed’e peygamberlik verildiği, Hz. Adem’in yaratıldığı, Hz. Nuh’un gemisinin kayaya oturduğu, Hz. Yunus’un balığın karnından çıktığı, Hz. Ali’nin Fatma ile evlendiği ve s. gündür. Öyle anlaşılıyor ki, Nevruz bayramı İslam’la da bağlıdır.

İbn Fahd Hillinin (841 H.K) “El-muhezzebul-bare» kitabına göre, İmam Sadık buyurmuştur: “Nevruz günü Allah’ın Resulü’nün Kadir-humda müslümanlardan müminlerin emiri Ali hakkında biat aldığı ve müslümanların onun vilayetini teyit etmelerini istediği gündür. Bu, yüce Tanrı’nın emri ile Peygamber’in Ali’yi cinlerin yaşadığı yere gönderip, onlardan söz almasını istediği gündür. Bu, Ali’nin Nehrivanlılarımağlup etdiği ve Zussediyyeni öldürdüğü gündür. Bu, İmam Zamanın zuhur edeceği ve Allah’ın izniyle Deccal’i mağlup edib, onu Kufe’nin çöplüğünde dara çekeceği gündür … »(site: http://wap.islam-azeri.az/index.php?ID=10986).

Allame Meclisi’nin (1111 H.K) “Bihar’ul-Envar” kitabına göre ise İmam Sadık demiştir: “Nevruz günü, Allah’ın kullarından O’na ibadet edip ona şerik koşmamaları, peygamber ve hüccetlerine taraf olmaları ve imamlara imangetirmeleriiçin söz aldığı gündür. Bu, güneşin doğduğu, rüzgarların esmeye başladığı ve topraktaki güllerin yeni boy atdıkları gündür. Bu, Nuh gemisinin Cud dağının sahiline çıktığı ve ölüm korkusundan evlerinden çıkmış binlerce insanın dirildiği gündür. Bu, Cebrail’in İslam peygamberine geldigi ve peygamberin İmam Ali’yi Mescid-Haremde Kureyş’in putlarını kırmak için omzuna çıkarttığı ve ayrıca İbrahim’in putları kırdığı gündür. Bugün peygamberin ashabına Ali ile biat etmeleri talimatını verdiği ve Ali’yi cinlerin yanına biat almak için gönderdiği gündür “(site: http://wap.islam-azeri.az/index.php?ID=10986).

Nevruz bayramı hakkında daha net bilgiyi ise Firdevsi veriyor. O “Şehname” eserinde özellikle söylüyör ki, Cemşid şah bir denizi geçip ilk kez gökyüzüne çıkıyor. Gökte Keyan tahtı kurup, divin sırtında tahta çıkan Cemşid, uzayda Güneş karar kılıyor. İşte bugüne halk Nevruz adı veriyor ki, bugünden deyeni yıl başlıyor (Firdovsi, «Şahnamə», B.1987, sayf. 33). Firdevsi diğer yerde özel olarak söylüyor ki, onun yazdıkları efsane değildir, hakikattir. Sadece bu gerçeği anlamak için, kitabı akılla okumak ve sembolleri anlamak gerekir. Sembollerle bağlı dil bildiğimiz gibi Sufizmdir ve bu bilim kaynaklarda Batin, Ledün, Tevil ve s. gibi de adlandırılıyor. Demek ki, gerçeği öğrenmek için, kaynaklarda yazılanları dikkatle okuyup, onların batıni, yani gizli anlamlarını ortaya çıkarmak gerekir.

Çeşitli olayların hepsinin bir güne denk gelmesi, bu yazıların Eflatun mantığına benzerliğine işarettir. Eflatun (Platon) kendisinin “Politik” eserinde, tüm eski yazıların bir olay ile ilgili olmasını yazıyor ve bildiriyor ki, zaman geçtikçe bunların çoğu hafızalardan silinmiştir. Tüm bunların temelinde ise ne olduğu hakkında hiç kimse konuşmuyor (Platon, “Politik”, 269s). Bu demektir ki, eski dünyanın bütün yazılarının, rivayet ve masallarının kökünde unutulmuş herhangi olağanüstü bir olay bulunuyor.

Firdevsî’nin yazdığı Cemşit Şah’ın, gökteki tahtta Güneş gibi karar kılması başka eski kaynaklarda da yazılmışdır. Mısır yazılarında bu olay, gökte Ra-Amon Tanrısı’nın oluşması gibi gösteriliyor. Yazılanlara göre, Mısır’ın ilk firavunu olan Amon, gökte Ra güneş diskini yaratmış, kendisi fiziksel öldükten sonra, onun ruhu göğe kalkarak, bu Ra diski ile birleşmiş ve Ra-Amon (Ra-Eman) Allah’ına dönüşmüştür (“Сказки и повести древнего Египта», Л.1979, sayf. 9). Osiris (Asar/Azer) Tanrısı’na adanmış Mısır metinlerinde ise, firavun Amon’un ruhunun göğe yükselmesi olayı şöyle açıklanıyor: “Bu gün … Allah güzel bir tabutda uyudu ki, sonradan uykudan uyanıb Feniks kuşu gibi Göğe uçsun (Б. А. Тураев, «История Древнего Востока», том II, Л. 1935, sayf. 225). Uyudukdan sonra göğe uçan Allah, diğer Mısır metinlerinde Ptah Allah’ı gibi yer almaktadır: “Böylelikle, Ptah bütün bunları yaptıktan sonra uyudu» (С. Г. Хук, «Мифология Ближнего Востока», М., 1991, sayf. 62). “Memfis İlahi traktatı”nda, Ptah Tanrısı’nın çalışmaları hakkında yazılıyor: “İşte, böyle Allahlar yarandılar, böyle İlâhî kanun oluştu ve yaşama ilkesi kanunileşdirildi, hangisinden ki, insanların gıdası ve rezervleri aslıydı, böylece iyi ve kötü arasında sınır oluştu, böylece kültür, sanat ve insanların tüm faaliyetleri kuruldu, böylece Ptah eyalet ve şehirler kurdu, yerli Allahlar için onlara uygun yerlerini belirledi. Ve sonunda: “Böylelikle, kanunileşdi, anlaşıldı ki, onun (Ptah) gücü (tüm) Tanrıların gücünden fazladır. İşte tüm bunları ve aynı İlahi kanunu (İlahi sözü) yarattıkdan sonra Ptah dinlendi” (Г. Франкфорт, Г.А.Франкфорт, Дж. Уилсон, Т. Якобсен, «В преддверии философии», М., 1984, sayf. 69). Sümer kaynaklarında “uyuduktan” sonra göğe uçan Allah – I Kiş hanedanının şahı ve Sümerin ilk hükümdarı Hegemon Etan sayılıyor. Etan “Çarlar listesi”nde – “göğe uçmuş ve tüm ülkeleri tesis etmiş papaz” olarak tarif ediliyor. Ünlü araştırıcı C. Frezer ise göğe uçan bu Allah’ı – Silvia şahların kurucusu olarak yazıyor ve açıklıyor ki, O öldükten sonra Allah’a çevrilerek Alban dağlarının üstündeki semada karar kılmıştır (Дж. Фрезер, «Золотая ветвь», М., 1986, sayf.147).

İslam’da Ra-Amon, yani Ra-Eman Allahının adı – Rahman olarak kalmıştır. Rahman’ın gökteki tahtta Güneş gibi karar kılması Kuran’da şöyle anlatılıyor: “O öyle bir yaratıcıdır ki, yerdeki her şeyi sizin için yarattı: sonra iradesini Göğe yöneltip, onları yedi gök olarak düzeltti … Allah gökleri direksiz yükseltti, sonra kendi tahtında karar kıldı, Güneşi ve Ayı kendine tabi etdi … Rahman göklere hâkim oldu (Kuran, 2:29, 13:2, 20:5). Öyle anlaşılıyor ki, müslümanların Rahman adlandırdıkları tek Allah – eski Mısır ve Sümerdə, yerin-göğün efendisi adlandırılan ve gökte ruhlar dünyası yaratmış Ra-Amon Allahıdır. Nevruz bayramı da firavun Amon’un Rahman Allah’ına dönüşmesi ve gökte ruhlar dünyasını yaratmasının bayramıdır.

Azerbaycan’da düzenlenen Nevruz Bayramı’nda insanlar ateş yakarak etrafında toplanıyor, ateş üzerinden atlayarak “Qodu Han”, “Köse”, “Abân”, “Yada” ve b. nağmeleri okuyorlar. Qodu Han nağmesinde denir:

“Qodu-Qodunu gördünmü?

 Qoduya selam verdinmi?

 Qodu burdan geçerken,

 Kırmızı Gün gördünmü?

 Qoduya kaymak gerek,

 Kablara yaymak gerek.

 Qodu Gün çıkarmasa,

 Gözlerini oymak gerek.

 Qodu çamura battı,

 El uzatdım çıkardım,

 Altın kaya dibinden

 Kırmızı Gün çıkardım “.

 “Qodu Han, Qodu Han,

 Söndürme odu Han.

 At üsünde Qod getir,

 Ulusa od getir.

 Qodu Han gök hanıdır,

 Qodu Han dağ hanıdır,

 Qodu Han beyaz handır,

 Sözü bal Qodu Han,

 Kendisi al Qodu Han

Bu nağmeden böyle anlaşılıyor ki, Qodu Han Kırmızı Güneş’le, göklerle, dağlarla ilgili handır ve o aynı zamanda ateş de getirebiliyor. Qodunun ateş getirmesi, onun Hızır peygamberle aynı karakterde olması demektir. Çünkü, bu bayramda okunan nağmelerde Hızırdan da ateş getirmesi rica ediliyor:

Hızır, Hızır hız getir,

Var dereden od getir.

Hızır’a Hızır diyorlar,

Hızır’a lamba koyarlar.

İnanca göre, Allah insanların güvenini artırmak için Hızır peygambere ölümsüzlük vermiştir ve o adada yaşıyor, gökte uçuyor ve zor zamanlarda insanların yardımına geliyor. Hızır’ın var dereden, yani odun hep bulunduğu yerden ateş getirmesi ise buradaki ateş sembolünün sade alev deyil, gökte olan ilahi ateş anlamında olması demektir. Hızır sembolü sufizmde Azer simgesi ile aynı anlama geliyor ki, Azer (Asar/Osiris) simgesi de kaynaklarda İlahi ateşle (Azer ateşi) ilişkilendiriliyor.

Bütün kutsal yazılarda ateş deyince, gökteki ana madde (İlahi Nur) öngörülüyor. Sufilerin “Hu” dedikleri bu ana madde İslam’da – öncesi ve sonu olmayan, doğmayan, doğurulmayan Allah kabul edilmiştir. Mısır’ın ilk firavunu olan Amon da bu ana maddeden Ra güneş diski yaratmış ve onunla birleşerek (sufilerde Vahdet el Vücud) Ra-Amon Allahına dönüşmüştür. Demek ki, önü ve sonu olmayan, doğmayan, doğurulmayan Allah deyince, Mısır’ın Ra-Amon, İslam’ın ise Rahman adlandırdığı Allah tasavvur edilmelidir.

Mısır’ın “Ölüler Kitabı” na göre, İlahi ateş – Abtudan (Abidos), yani kaynaklarda Beyt/Bit olarak kayd edilen evden kalkıyor ki, Tevrat’a göre bu ateşi oraya Musa getirmiştir. Tevrat’ta belirtiliyor ki, Madiamın Kâdeş kâhinlerinin (Midiyanın kadus-mediumlarının) kurucusu olan Musa, gökten ilahi ateş getirerek, ondan gökte “Vahiy çadırı” yaratmıştır. Kuran’da (37:97, 2:125-128, 27:8) bu çadır – Kabe evi olarak tarif ediliyor ve Allah burayı tehlikeden uzak mutlu ülkeye dönüştürmüştür. Kâbe sembolü eski Mısır yazılarında Qeb (Gayb) olarak yazılıyor ve Nut göyünde yaratılmış ruhlar dünyası anlamına geliyor. Öyle anlaşılıyor ki, ateş getiren Qodu Han ve Hızır peygamber – eski kaynaklarda çeşitli isimlerle adlanan ve Kuran’da Rahman gibi geçen tek Allah’ın karakterleridir. Nevruz bayramı da Rahman Allah’ın yaranışının bayramıdır.

Bütün bunlar hakkında daha geniş bilgiler ve kesin olgular, yazarı olduğum “Batıni-Kur’an” kitabında ve makalelerimde açık şekilde veilmişdir .

 

                                                                    Firudin Gilar Beg

                                                                    http://www.gilarbeg.com

 

Categories: Uncategorized | Yorum bırakın

Azerilere hakaret eden Prof. İlber Ortaylıya cevap

(Makale Azerice’den Türkçe’ye Google aracılığıyla tercüme edilmiştir)

 

Bu günlerde internetteki sosyal ağlardan olan facebook’ta, Türkiye’nin tarih alimi İlber Ortaylının, halkımızın adı ile ilgili şu açıklamasını okudum: “Azerbaycan’daki halk Oğuz türküdür. Benim ricam, azerbaycanlıların bile kızdığı bu Azeri kelimesini kullanmamaktır. Bu gibi tabirlere çok dikkat etmek lazım. Azeri kelimesi hakarettir. Bazı şeyleri bilmek gerekir” (Site:https://www.facebook.com/azerbaycan.oguzlar.yurdumuz).

İlber Bey’in, Azeri adını hakaret olarak değerlendirmesi, doğrusu beni dehşete düşürdü. Nasıl olabilir ki, tarih profesörü, 60 milyonluk bir halkın, bin yıllarca taşıdığı adı hakaret gibi kabul etsin. Bu ismi biz koymadık ve bu isim en eski zamanlardan bizlere verilen isimdir. Öyleyse neden ünlü türk profesörü bizi rencide ediyor?

Türkiye ile Azerbaycan’ın kardeş ülke olmasını herkes biliyor ve bugün Azerbaycan’ın büyük nüfusu türk televizyonunu izliyor. Peki ne amaçla İlber Bey Azerileri kızdıracak bu fikirleri söylüyor? Azer isminin ne anlam ifade ettiğini meğer İlber Bey bizden iyi mi biliyor? Azer adının nereden geldiğini ve asıl anlamını bir daha bu alime bildiriyorum ki, ne kadar yanlış fikir söylediğini anlasın.

Yakut el-Hemeviye göre, Azer – pehlevice ateş demektir ve Azerbaycan edebiyatındaki “Nuri Azer” ifadesi – “Azer ateşi” (İlâhî nur) anlamındadır. Kuran’da Azer – İbrahim peygamberin babası gibi kayd ediliyor ve bu kitapta O, put yapıp onları İlahlara, yani Allahlara çeviren Tanrı gibi gösteriliyor (Kuran, 6:74). Kur’an’da açık yazılıyor ki, Azer oğlu İbrahim peygamber ilahi ateşten (nurdan) Bina inşa etmiş ve orası cennete dönüşmüştür (Kuran, 37:97, 21:69, 2:126-128). Kitabi Dede Korkutda İbrahim peygambere kurtulmak için verilen bu ateş – Bustana, yani Cenneti-Gülistana dönüşmüştür (Kitabi-Dədə Qorqud, B., 1988, səh.109). Ünlü sufi Muhiddin İbn Arabî’ye göre de bu ateş, peygamberlerin yaşadığı cennettir (İbn Arabî, “Fusus ül Hikem”, böl.14). İbn Arabi, İbrahim peygamberin İlahi ateşten oluşmuş cennetini, ölmüş insan ruhunun ebedi mutlu yaşayacağı yer gibi gösteriyor. O, bu mülkün bizzat İbrahim soyuna verilmesini özel olarak belirtiyor. İbn Arabi bildiriyor ki, Allah – ölüm zamanı, insan ruhunun gökte yaratılmış bu dünyaya düşmesinin ilkesini yaratmıştır. Allahin koyduğu kanuna göre, insan öldükden sonra ruhu gökteki ruhlar alemine yükseliyor. Bu kanuna tabi olanın, yani müslümanların ruhları işte oraya dönüyor. Demek, eski kaynaklarda Azer adı – cennetle bağlıdır ve bu cenneti de Azer oğlu İbrahim peygamber yaratmıştır.

Fakat İbn Arabî’ye göre sıradan insanlar bunları idrak etmek gücünde değillerdir. Çünkü onları doğa ve şehvet yönetiyor ve onlar zayıf akılda olan mantıksız insanlardır (Muhiddin İbn Arabi, “Füsus ül Hikem”, böl.25). İbn Arabi bildiriyor ki, bu sırları sadece seçilmişler idrak edebiliyor. Seçilmişler dedikde ise, kaynaklarda “bilgisine göre seçilmişler”, yani “Beyt el-bilim ve’l-marifet ve’l-hikmet” – “bilim, bilgi ve hikmet Evi” nin üyesi öngörülüyor. İbn Arabî bu seçilmişleri – Muhammed’in halkı adlandırıyor ve bildiriyor ki, onlara Süleyman seviyesi verildiği için herkesten üstündürler (Muhiddin İbn Arabi, “Füsus ül Hikem”, böl.16). Süleyman seviyesi – Süleyman peygamberin bildiği “kuş dili” anlamındadır. Seçilmişlerin bu “kuş dili” – semboller dilidir ve bizlere bu dil sufizm, batın, ledün, tevil ve s. bilimler gibi bilinmektedir. Bu semboller dilinde, anlamı sadece sessiz harfler taşıyor, sesli harflar ise bağlayıcı rolünü oynuyor. Sağ yöne veya sol yöne okunuşundan asılı olmayarak tüm dillerde bu sessiz harfler aynı anlamı ifade ediyor ve b.

Bütün bunlar o demek oluyor ki, Azer adı ile ilgili olan sırlar, sıradan insanlar için zor idrak ediliyor. Buna rağmen biz daha eskilere gidip, Azer adının yaradılışının nereden başladığının izahını vereceğiz.

Arap kaynaklarına göre (İbn el-Fakih, Yakut, ed-Dimeşqi ve b.) azerbaycanlı veya Azeri adı, Nuhun türevi olan Azerbaz ibnu’l İran’ın adından alınmıştır (N. Vəlixanlı, “Ərəb xilafəti və Azərbaycan”, B.1993, sayf.47). Azerbaz sembolü en eski Sümer kaynaklarında Asar ve Abzu gibi kayd ediliyor. Asar-Abzu Batın ilminde Azerbaz demektir. Sümer kaynaklarında Abzu (Baz) – Enmerkar şahın Aratta ülkesinde Büyük Allahlar için yarattığı kutsal mabedgah, yani cennet anlamındadır. İşte bu Abzunun “kalbinde” Asar, yani Azer Allah’ı oluşmuştur. Ünlü akademisyen David Rohlün de yazdığına göre, sümerliler, Zaqros dağları çevresinden gelmiş Enmerkarı – İlahilik statüsü olan Enki oğlu Asara kadar yükseltdiler. Kaynaklarda Asar Allah’ı aynı zamanda Asar-Luhi gibi de yazılıyor ki, bu da sufizmde Azer-İlahi, yani Azer-Allah’ı demektir (David Rohl, “Kaybedilmiş Ahit”). David Rohl özel olarak belirtiyor ki, Mısır kültürünü de, Mezopotamya’dan göçüp gelmiş bu Asar (Aser) oğulları yaratmışlar ve onlar Qor (Horus) fironlarının neslidirler. Rohle göre, Mısır adı da – “M-Asar”, yani “Asar doğmuşlardır” (Asar oğulları) anlamındadır. Demek, Azer adı eski Mısır’da Asar, yani Osiris gibi tanıdığımız Allah’ın adıdır.

Batın ilminde Enmerkar sembolü Ra-Amon-Kor gibi açıklanıyor ve bu da Mısır’ın Ra-Amon ve Qor Allah’ı demektir. Kaynaklara göre Mısır’ın ilk firavunu (piri) olan Amon (Aman) – İlahi nurdan, yani ana maddeden gökte Ra güneş diskini yaratmıştır. Kendisi öldükten sonra, onun ruhu göğe kalkarak Ra diski ile birleşmiş ve Ra-Amon Allahına dönüşmüştür. İslam’da bu yaranış, Rahman (Ra-Aman) Allah’ın arşa yükselmesi gibi kayd ediliyor. Ra diski ile pir Amon’un ruhunun vahdetine İslamda “Vahdet el Vücud” denir. Bu birleşmeden, yani Ra-nın Amon’un ruhuyla vahdetinden ise gökte kızılkuş gibi uçan Qor (Horus) Allah’ı doğmuştur. Demek ki, Asar/Azer Allah’ı deyince, eski Mısır’da Ra-Amon-Qor, Şumerde ise Enmerkar denen Allah tasavvur edilmelidir.

Enmerkar Allah’ı, Aratta ülkesi olan Eriduda Tanrılar için Abzu cennetini yaratır ve bu sembol de firavun Amon’un Ba ruhu (Ba-İssi) anlamındadır. Bu cennet, firavun (pir) Amon’un Ba ruhunun, yani kalbinin ürünü olduğu için, eski Mısır kaynaklarında cennet – “kalpler evi” olarak adlandırılıyor (Э. А. УоллесБадж, “Египетскаякнигамертвых”, МСПб., 2005, sayf.647). Demek ki, Abzu cenneti eski Tanrıların Ba denilen ruhlarının evidir.

Halkidli Yamvlih kendisinin “Mısır sırları hakkında” kitabında, gökte cennet yaratmış firavun Amonu ve onun yardımcılarını teurq adlandırıyor. Teurq sözü ise “türk” (tarika yolunu giden) demektir. Yamvlih teurqları – Mısır maqları gibi gösteriyor ve açıklıyor ki, onların son amaçları, ruhlarının Allah’la vahdetidir (А. Ф. ЛосевИсторияантичнойэстетики», sayt:http://psylib.ukrweb.net/books/lose007/txt40.htm). Teurqun, Allah’la vahdet için geçirdiği ayinler – “teurqiya” adlandırıyor. Kabul edilmiştir ki, “teurqiya” sözü – Allah’la vahdete ulaşmak için kahinlerin yaptığı kurban töreni, ayin demektir ve onu “Allah yaratma” gibi de tercüme ediyorlar. Türkiye ülkesinin adı da işte Teurqiya kelimesinden oluşmuştur ve ben “Türk,Türkiye ne demektir. Akıl almaz gerçekler “adlı makalemde buna izah vermişim.

Eriduda (Aratta) Tanrılar evinin, yani cennetin kurulması Babil kaynaklarında Marduk Allah’ı ile ilişkilendiriliyor ve D. Rohl da Asar/Assur adının, Marduk Tanrısı’nın diğer adı olmasını yazıyor. Sümer mitolojisine göre, Marduk Tanrısı – Tiamat, yani Gök okyanusuna galip geldikden sonra, onun bir bölümünü, Tanrılar vilayetinden ayırır. Bu okyanus, ondan su akmasın diye, vana ile bağlanmıştır. Derya sularında Marduk, Etemenanki adlı Gök ve Yerin temel evini cehennemin göğsünde öyle inşa ediyor ki, onun başı Göklere ulaşıyor ((Б. А. Тураев, «ИсториюДревнегоВостока», II cild, Л., 1935, sayf.91). Demek, Etemenanki denilen Gök ve Yerin temel evi – Abzu, yani Baz cennetidir.

Gök ejderhası Tiamata galip geldiği için, Marduk Allah’ı kaynaklarda ejderha ile birlikte kayd ediliyor ve Marduk adındaki “mar” sembolü de ejderha, yılan anlamına geliyor. Kaynaklarda “mar”, yani yılanla (ejderha) bağlı olan halk – Midiya halkıdır ve onlar da Azerbaycan’ın Erdebil şehri ile Hazar Denizi arasındaki bölgede yaşamışlardır. Rivayete göre, Herkül Gileyaya gelerek, buradaki mağarada, yarıkadın-yarıyılan Yehidna ile izdivaça giriyor ve bu izdivaçdan skif/sak – şahlar ve melekler nesli oluşuyor. Kaynaklarda onlar “yılandan (ejderden) doğmuş midiyalılar” adlandırılıyor. Ezoterik hıristiyanlıkda, Herkül karakterinde Allah, Yehidna karakterinde ise Edem, İsrail geçiyor ve onların izdivacından haber getiren melekler nesli oluşuyor. Bu ise o demek ki, Marduk’un, Heraklius’un nesli olan yılandan doğmuş midiyalılar – melekler neslidir.

Tarihçi Moisey Horenatsi “Ermenistan tarihi” kitabında, yılandan doğmuş midiyalıları “ejderden doğmuşlardır” adlandırıyor. Onun yazdığına göre, ejderhalar nesli olan Sisaka, yani Sakalar nesli – “eski şah tohumu” olan, taçkoyan Baqaratın erenler neslidir. Baqarat sembolü – Beg-Arat gibi anlatılıyor ki, bu da Aratta Begi fikrini bildiriyor. M. Horenatsi, beglerin bu ejderha soyunu Yafet-Eren nesli sayarak, Gel eli, yani Gelarküni ile ilişkilendiriyor. Gel eli ise zaten Heraklius’un Yehidna ile ciftleşdigi Gileya mağarasının bulunduğu yerdir.

Eski Mısır kaynaklarına göre, Gel eli, yani Geliopol şehri – Allah’ın, gökteki ruhlar dünyasını yaratmaya başladığı yerdir ve buradan çıkmış Ptah (Yafet/Fatih sembolleri) Tanrısı şimdi de yaşıyor. Burada Osiris, yani Asar/Azer Allahının vücudu uyuyor ve ahirette de O buradan zuhur edecektir. Bu ise o demek ki, Abzu, yani Baz evi öyle Midiyanın Gel şehridir ve Azer/Asar Tanrısı’nın bedeni de burada uyuyor. Öyle anlaşılıyor ki, arap kaynaklarında İran oğlu Azerbaz derken, erenlerin Azerbaycan’daki Gel eli, yani Gelarküni öngörülüyor.

Baz, yani Abzu mabedi Azerbaycan’da hürremilerin Bezz kalesi olarak tanınıyor. Babek buradan çıkmıştır ve Mehdi’nin de zuhuru buradan bekleniyor (“Azərbaycan tarixi üzrə qaynaqlar”, B., 1989, sayf.119). Kaynaklara göre, Bezz vilayeti Azerbaycan’la Arran arasında mevcut olmuştur ve bu sembol altında ülke, toprak, şehir, köy, dağ, kayalık ve taşlık yer kastediliyor (Z. Bünyadov «Azərbaycan VII-IX əsrlərdə», B.1989; sayf. 229-230 ). Bu ise o demek ki, Bezz kalesi – Enmerkar Tanrısı’nın Arattada, Tanrılar için diktiği ruhlar dünyasıdır ve Azer/Asar Allah’ı da işte buradan ortaya çıkmıştır.

Gelarküni adındaki “Küni” simgesi – Kuran’da “Kün!”, yani Allah’ın “Ol!” emrini bildiriyor ve Allah, dilediğini bu komutla yaratıyor. Sümer kaynaklarında Kün sembolü – Ki-Nun, Nun-ki, Enki, ve b. gibi yazılarak, Etemenanki tapınağına ait ediliyor ve buranın diğer adı da Esagil, yani Gel tapınağıdır. Öyle anlaşılıyor ki, eski Mısır’ın Gel şehri olan Geliopol – Sümerlilerin Etemenanki tapınağından başlanıyor.

Kaynaklarda Kün sembolü Kenan (Ki-Nun) gibi de yazılarak yahudilere, yani Azer oğlu İbrahim peygamberin nesline ait ediliyor. Türklerin İbrahim peygamberin nesli olması hakkındaki rivayetlere, Taberi, İbn el-İbri, İbn el-Fakih ve b. eserlerinde rastlanıyor. Son dönemlerde ise Artur Kestler tüm dünyaya kanıtladı ki, asıl yahudiler (seçilmişler) – Hazar hakanı ve Hazar türk beğleridir. Kitabi Dede Korkutda beg-erenler – “erenler evreni”, “Ademiler evreni”, yani “erenler yahudisi”, “Ademiler yahudisi” adlandırılıyor ki, bu da türk beglerinin seçilmişler nesli olması demektir.

Kaynaklara göre, Azer oğlu İbrahim peygamberin vatanı Mezopotamyanın Harran şehridir. Harran sembolü kaynaklarda Arran gibi, Hazar sembolü ise Azer gibi de kayd ediliyor. Harranın Arran gibi yazılışı, sûfîlerin Allah anlamında kabul ettikleri “Hu” sembolü ile ilişkilidir. “Hu” – göze görünmeyen İlahi Nuri, yani ana maddeni bildiriyor ve onu sadece ekstatik durumda görmek mümkündür. Bu yüzden de “H” sessiz harfı bazen yazılmıyor. Arran ise Azerbaycan’ın eski isimlerinden biridir ve burası Hazar ülkesi de adlandırılıyor. Bu ise o demek ki, Azer oğlu İbrahim peygamber Azerbaycan topraklarında yaşamıştır.

Buhârî’ye göre, müslümanların ibadet yeri, İbrahim peygamberin durduğu yerdir, yani Harrandır (Arran) ve iki dünyanın seddi de buradadır. Mezopotamya kaynaklarında, Harrandan çıkan ve İslam’ın sembolü olan Ay sembolü – El Allah’ı ile ilişkilendiriliyor ve İl-Amurru adlandırılıyor. İl-Amurru simgesini biz Ali-Amir, yani Ali Amir el müminin gibi biliyoruz. El Allah’ı ise Selim şehrinin Allah’ı sayılıyor ve Batin iliminde Selim sembolü – İslam sembolü ile aynı anlamlıdır.

El Allah’ı, türklerin “Moyun Cor” anıtına göre türk hanı tarafından gökte oluşturulmuştur (Ə. Rəcəbov, Y. Məmmədov, “Orxon – Yenisey abidələri”, B, 1993, sayf. 104,134). Burada türk hanı iddia ediyor ki, işte O – Tanrı’da, yani ana maddede olmuş ve orada El yaratmıştır (orayı İl etmiştir). Bu ise o demek ki, İslam dini de gökte yaratılmış cennet anlamındadır. Muhiddin ibn Arabî’nin yazdığına göre de, din – gökte yaratılmış “dünya” anlamındadır ve onu kabul eden insanın ruhu, o dünyada ömrünü sürdürecektir. İbn Arabi bildiriyor ki, Allah İslâm dinini ve müslüman gibi ölmeyi İbrahim ve Yakup oğullarına vasiyet etmiştir. Burada din sembolü “elif” ve “lam” sesleri ile, yani “El” olarak belirtiliyor ki, bu da dinin gökteki El anlamında olmasını belirtir. İbn Arabî’ye göre, İslam dini Allahdadır ve bu dine tabi olarak ölmek, Allah’ın koyduğu kanuna tabi olup, onun gökte yarattığı dünyada ebedi yaşamak anlamındadır (İbn Arabî, “Füsus ül Hikem”, böl. 8). Demek ki, ibn Arabî’ye göre din sembolü – gökteki El anlamındadır ve müslüman olarak ölmek de, Allah’ın yarattığı dinde, yani İslam Elinde ebedi hayat kazanmak anlamını bildiriyor. Bu ise o demek ki, İslam âlemi, yani Darüsselam – gökte yaratılmış cennet olan Azeri Elidir, yani Osiris Tanrısı’nın şahlığıdır.

Muhiddin ibn Arabi bildiriyor ki, ilk müslümanlar, İslam’ı evlatlarına vasiyet etmiş İbrahim ve Yakup peygamberler olmuşlardır. Kuran’a (37:83) göre, ilk şiiler de Nuh ve İbrahim peygamberlerdir. Genellikle, İslam ezoterizminin ünlü araştırmacısı Henry Korbenin geldiği sonuca göre, şii ezoterizmi İran’da, müslümanlıktan da önce olmuştur. Bu ise o demek ki, Batin ilmine göre şiilik ve müslümanlık hiç de kabul edildiği gibi VII yüzyıldan sonra yaranmamışdır.

Batın ilminde, “Allah’tan başka İlah yoktur ve Muhammed onun Resulüdür” şehadeti – “Ana maddeden (İlahi Nur) başka hayat veren enerji yoktur, Muhammed – ondan oluşmuş gökteki Azer (Asar/Osiris) Elidir” anlamındadır. Öyle anlaşılıyor ki, asıl İslam dini Azerbaycan’dan ve Azerilerden başlanıyor.

Ben “Batıni-Kur’an” kitabında ve makalelerimde göstermişim ki, sufilere göre Muhammed peygamber kozmik insandır ve peygamberler soyu da bu insanın benzeri gibi yaratılmıştır. Kaynaklarda bu nesil ansariler, nizariler gibi kayd ediliyor ve biz bunları seyidler veya batiniler olarak biliyoruz. Ansar/Nizar sembolü eski Mısır kaynaklarında Nu-Asar/Nu-Oziri (Osiris/Usiri ve b.) gibi yazılıyordu ve “Nu/İunu kentinde yaşayan Asar/Azer Allah’ı” anlamına geliyordu. Nu/İunu şehri ise zaten Gel şehri, yani Geliopoldur. Yahudi kaynaklarında Ansar/Nizar sembolü – Nazorey, hıristiyan kaynaklarında ise Nasara/Nazaret gibi kayd ediliyor.

Bildiğimiz gibi, Nizar sembolü kaynaklarda, Alamut kalesinde cennet yaratmış Hasan bin Sabbaha ait ediliyor. Yazılanlara göre Nizar şimdi de yaşıyor. Demek ki, Azer Allahının nesli zaten ismaili-nizari şiileri olan seyidlerin soyudur. Şii simgesi en eski Mısır yazıtlarında Şu Allah’ı gibi anılıyordu ve “Allah ruhu” anlamına geliyordu. Yahudiler Şu simgesini – Yeşua, hristiyanlar ise İsa adlandırıyorlar. Muhiddin İbn Arabi, İsa peygambere – “mutlak vilayetin mührü” diyor ki, bu da onun imam Ali ile aynı karakter olması, imamlık ve hıristiyanlığın fonksiyonlarının örtüşmesi demektir (АнриКорбэн, ИсторияИсламскойфилософии, sayf.40, sayt: http://ruh.kz/blog/anri-korben-istoriya-islamskoi-filosofii). Demek ki, bütün dinler birdir ve onlar Azer Allah’ı ile ilgilidir.

Tarihçi Robert Makkoy bildiriyor ki, kuzey salnamelerine göre, Azer aşiretinin reisi Ziqqe, kendi toplumunu Hazar çevresinden Avrupa’ya getiriyor ve Rusya’dan başlayarak Avrupa ülkelerinin her birinde kendi oğullarından birini başkan koyuyor. Kendisi ise Odin ismini alarak, burada kanunlar seti ve gizli ayinler geçiren, Ezir (Azer) denilen 12 kahinden oluşan kutsal toplum yaratıyor (Site: http://www.proza.ru/2012/08/03/702). Onlar, insanlar üzerinde adalet mahkemesi kuruyor ve gelecekten haberler veriyorlardı. Gizli ayinlerde onlar ölüm Tanrısı’na (yani Osiris/Azer) övgüler söylüyor ve onun ölümü ile ilgili matem töreni geçiriyorlardı.

Son dönemin araştırmalarından anlaşılıyor ki, tüm Avrupa’nın sahipleri, 9.   yüzyılda oraya göçmüş Gel oğullarıdır ve kaynaklarda onlar “kuş dili” bilen Qulyardlar adlandırılıyorlar. Tüm Avrupa şahları, asilzadeleri bu Gel oğullarının türemişleridir. 18. yüzyıla kadar Avrupa’daki tüm anıtları bu Gel oğulları dikmişlerdir. İlk mason organizasyonlarını da onlar yaratmışlar (Site:http://www.proza.ru/2012/08/03/702). İslam’ın sembolü olan Ay sembolüne tapınan bu Gel oğulları, arap kaynaklarında Gel şiileri, yani Gelati-Şii (Qulat) adlandırılan aşırı şiilerdir. Biz onları Azeri beğleri, seyidler ve b. olarak biliyoruz. Demek ki, Gel oğulları zaten ejderhalar nesli olan Sisaka, yani Gelarküninin şahlar neslidir.

Buhari’nin hadisine göre, Muhammed peygamberin evi, miras olarak Aqile, yani Gele ulaşmış evidir. Demek ki, şiilerin Gel (Gelat/Qulat) evi öyle Muhammed peygamberin Abu Talib’in oğlu Aqile kalmış evidir. Eski Ahit’te, Gel/Gelat şehri – Qalaad gibi kayd ediliyor ve Allah için özel bir yer sayılıyor. Allah Qalaada – “Benim Qalaadım” diyor ki, bu da Gel evinin zaten Allah’ın Mülkü olması anlamındadır. Allah’ın mülkünde yaşayan ismaili nizarileri de kaynaklarda melekût ehli, yani mülhidler, melahiler adlandırılıyor ki, bu da onların melekler nesli olması demektir.

Melek sembolü Azeri kaduslarına (kuddus), yani kutsallarına o yüzden ait ediliyor ki, onlar ölünce, ruhları Qor (Horus) kızılkuşuna dönşerek Azer dünyasına göçüyor ve burada ölümsüzlük kazanıyorlar. Muhammed peygamberin dediğine göre müslüman, hıristiyan ve yahudilerin her birinin yetmişten fazla olan tarikatlarının sadece biri cennete gidiyor ki, bu da peygamberin ve onun sahabelerinin yoluyla gidenlerdir. Peygamberin yoluyla gidenler deyince, Mısır’ın Qor fironlarının yoluyla gidenler öngörülüyor ki, bu da öyle Azeri türk beğleri ve seyidleridir.

Kuran’da Azer eli – İsrail/İzrail gibi yazılıyor ve Batın ilminde bu öyle Asar/Azer Allahının Eli demektir. Kuran açık yazıyor ki, bu kitap, Allah’ın alemlere üstün yarattığı İsrailoğullarına gönderilmiştir. Allah onlara bilgelik, peygamberlik, bereket ve güzel yurt vermiş, kendilerine cenneti vaat etmiştir. Onlar bilim ve bilgilerine göre seçilip, varisler olarak yüceldilmişler (Kur’an 27:76,77, 10:93, 5:12, 45:16, 2:47,122,40, 44:32, 45:16, 6:165). Kuran’a göre, Allah gökteki cennetini de miras olarak kendi seçtiği varisine verecektir (Kuran, 2:30, 15:23, 7:128, 19:63, 21:105, 26:85). Tevrat’a göre de, Allah yemin ederek toprağı İbrahim, İsaq ve Yakub soyuna miras gibi vereceğini bildirmiştir (Библия, Исход, 6:8). Burada toprak derken, Knun ve Lbnun toprakları öngörülüyor ki, bu da Kenan (Ki-Nun/Nun-Ki), yani yerin altında inşa edilmiş Etemenanki-Abzu tapınağı ve onun göklerinde yaratılmış Alban ruhlar dünyası öngörülüyor (Библия, Втор.1:7-8). Alban [LBN] ve Lbnun [LBNN] sembollerinin sufizmde Nebi-Eli [NBL] gibi de okunuşunu dikkate alırsak, anlarız ki, Alban simgesi altında peygamberlerin gökteki Eli anlaşılmalıdır. Kaynaklarda Alban ülkesi – Arran (Harran) gibi de kayd ediliyor ve Azerbaycan’a ait ediliyor.

Tarihçi M. Horenatsinin “Ermenistan tarihi” kitabına göre, Alban (Arran) ülkesi miras olarak GelarKüni soyundan kimseye ebediyen verilmiştir (I Kitap, böl.12). Öyle anlaşılıyor ki, İbrahim ve Yakup oğulları deyince, Azeri türklerinin Gelar beğleri öngörülüyor ve İslam dini de İbn Arabî’ye göre bu bâtınî türklerine verilmiştir.

Eflatun ilk Azerileri (Osiris neslini) – Allahlar nesli gibi gösteriyor ve ölümlü insanları da işte onların yarattıklarını bildiriyor (Eflatun, “Timey”, 41B,D,S). Bu dünyadaki tüm gelişme işte Azer oğullarının hesabına gerçekleşmiştir. Çünkü, sadece onlar İlahi nurla, yani ana madde ile vahdet teşkil ederler ve ondan bilgi almak yeteneğine sahiptirler. Bugün bizim – pir, beğ, seyid, şıh ve b. adlandırdığımız Azeri kutsallarını, ünlü sufi Şihabeddin Yahya Sühraverdiye göre, Allah kendisi himaye ediyor. Kaynaklarda padişahlar ve peygamberler soyu deyince de, işte onlar akla geliyorlar. Tüm İran şahları – Aranın Sisaka nesline aittir. Osman şahlarının da soyu işte «yılandan doğmuş» («ejderden doğmuş») bu Midiya mediumlarının soyudur (А. Даврижеци «Книгаисторий»,  М., 1973, böl. 51). Çin, Japon imparatorları dahil eski dünyanın tüm sahipleri bu ejderha neslinin türevleri olmuşlardır.

Ben sadece bir alıntının batıni izahını vermekle gösterdim ki, Azer adı, İlber Bey’in ifade ettiği gibi hakaret değildir. Aksine, Azer adı – Rahman Allah’ın, en yüksek statü gibi kendine aldığı isimdir. Ben bütün kaynaklarda yazılanların bilimsel açmasını verip, onların hepsinde Azer adının Allah’la ilgili olduğunu ispatlayabilirim.

Bugün Azerilerin bu seviyeye düşmeleri, Rahman Allah’ın “Levh-i Mahfuz” da yazdığına uyğun gerçekleşiyor. Eski Mısır yazılarına göre de, dünyaya sahip olarak doğmuş Azer (Osiris) Allah’ı ahirete yakın Set tarafından öldürülüyor. Fakat sonradan Qor Allah’ı onu tekrar diriltir ve o yine dünyanın sahibine dönüşüyor.

İlber beye tavsiyem şudur ki, asıl anlamını idrak etmediği yazıları “okuyup”, halkların geçmişi hakkında hüküm vermesin. Onun bugün tarih adlandırdığı bilim – baştan aşağı tahrifdir. Bunu artık Fomenko, Topper ve b. gibi âlimler kanıtlamışlardır. Asıl tarih, zamanı gelince ortaya çıkacak.

                                                                   Firudin Gilar Beg

                                                      http://www.gilarbeg.com

Categories: Uncategorized | Etiketler: | Yorum bırakın